Arabalarla Renk Kavramı Oyunu

 

🚗Birazda oyun zamanı..
🚗Bu oyunumuz yine araba ve legolarla renk kavramı kazandırma oyunu.
🚙Öncelikle legoları birlikte yapıyoruz renklerini söyleyerek.
🚕Sonra sokağın başına koyuyoruz.
🚗Ardından aynı renkte arabaları bulup evlerine eşleştiriyoruz.
🚕Bu oyun sonra hedefi vurma oyununa döndü😀 Arabaları çektikçe evleri devirdik.
🚗Kesinlikle oynamalısınız renk ,uzun-kısa kavramları çok rahat verebilirsiniz.
🚙Haydi şimdiden eğlenceli oyunlar dilerim.

Dere Otlu Kaşarlı Krep

dereotlu,kaşarlı,krep,kahvaltı,sabah,kahvaltısına,ne pişirsem

 

Hayata İttirilen Çocuklar

Son zamanlarda kendi çevremde gözlemleyerek ,içimde hissettiğim düşüncedir aslında…Bu yüzden bu başlığı attım. Hayata ittirilen çocuklar… Bebekler anne karnında minicik bir su tanesiyken bir mucize ile elleri,ayakları,hayati organları ile  ilerleyen aylarda tam bir vücut halini alıyorlar. Bu dönemde sessizce beklediğimiz,dışarıdan hiç bir müdahalede bulunamadığımız dönemdir. 9 ay boyunca bekleriz “Bir doğsun,şunu da yapacağım,bir doğsun şunu da öğreteceğim, bir doğsun bak neler alacağım… ” vs. gibi cümleler annelerin dillerinden eksilmez. Ve mucizemiz doğar,kollarımızın arasına doktorlar tarafından bırakılıverilir.

Dilerim ki her anne bebeğini doya doya 6.ay dolana kadar emzirir. İşte şimdi yavaş yavaş ittirilen bölüme gelinir.Daha 4 aylıkken “Acaba ek gıdaya başlasam mı? Acaba daha kilo alır mı? Acaba şu sebzeyi versem bir şey olur mu?” verme sevgili annem verme. Bir çocuğun en büyük hakkı annesini 6 ay dolu dolu sadece emmektir.( Tabi bebeğinin kilosu sınırdan aşağı olup ve emziremeyen anneler için gibi bu durumlar hariçlik gösterir.) Sen bunları düşünüyorken çocuğunun sindirim sistemi buna zaten hazır değildir.

Çocuk biraz daha büyür,tamam ek gıdaya da bir türlü geçti acaba ne zaman emekler? Eyvah! annelerin yeni korkusu bu olur.Yeni bir gelişim görevi 😀 “Filankinin çocuğu 7 aylık emeklemiş,benimki de emeklemeli. Falancının kızı 9 aylık yürümüş benimki de yürümeli “diye içi içini yer. Bir dur sevgili anne,dur. Sakin ol. Senin unutmaman gereken aslında tek şey vardır.Her çocuğun gelişimi kendine özgüdür. O gelişim içerisinde sen ne kadar çocuğu ittirirsen itir,gitmez, gidemez. Çünkü kendi içindeki görevini tamamlamayı,olgunlaşmayı bekler.

Uras 8 aylıkken tek başına daha yeni oturmaya başladı.10 aylığa kadar yerde hep sürünerek evde gezdi. 10 aylık oldu, ondan sonra emeklemeye başladı. Sonra tam yürüyebilmesi için aradan tam 5 ay daha geçti ve 15 aylıkken ayakları kendini hazır hissetti ve olgunlaştı  yürümeye başladı. Bu esnada hiç çekince içinde olmadım. Kıyaslama kesinlikle yapmadım . Zaten bir anne babanın çocuğuna yapacağı en büyük kötülüklerden biri kendi çocuğunu başkalarıyla kıyaslamak. Etrafımda yok muydu?  Arkadaşlarımın bir sürü çocuğu vardı daha erken emekleyen daha erken yürüyen . Ama biliyordum ki görevini tamamlayınca yürüyecek 🙂

Bu aynı şekilde ilerleyen zamanlarda diğer gelişim görevleri içinde geçerlidir. Konuşması,bir şeyler öğrenmesi ve ifade etmesi,ilerleyen hayatında okumayı yazmayı öğrenmesi… Bu uzar gider.

Benim anlatmak istediğim çocuğunu şu hayatta en iyi bilen kişi annedir. Çevrenizde “Aaaaa seninki daha konuşmuyor mu? Emeklemiyor mu? ” diye size vıdı vıdı edenlere daha güzel bir açıklama yapın diye aslında bu yazım. Bunlardan etkilenerek çocuğunuzu zorla ittirmeyin,hazır olmadığı kalıplara sokmayın. Siz sadece onu destekleyin,işte o zaman güven verici anne olursunuz,ittiren anne değil 🙂

Sende bu durumdaysan ve birazda olsa aklındakileri değiştirebilme imkanım olduysa ne mutlu bana ne mutlu sana sevgili annem.. <3

Bir başka yazıda görüşmek üzere..

Sevgiyle…

Kimdir Bu Şanslı Anne?

Kimdir bu şanslı anne diye düşünen vardır belki…Nerden çıktı ? 🙂 Durun anlatıyorum.

Gülşah MUTLU ben. 28 EKİM 1987 Lüleburgaz doğumluyum. Atatürk’ün “Efendiler yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediği günde tarihe kazınan 28 Ekim’de dünyaya gelmişim. Lüleburgaz doğumluyum ama bebekliğim, çocukluğum, gençliğim hep Tekirdağ’da geçti. Babam tarafı Bulgaristan (Silistre) göçmeni annem tarafı Tekirdağ’ın yerlilerinden.

Çocukları kardeşim olduğunu öğrendikten sonra çok sevmeye başladım. Yaklaşık daha 7 yaşındayken. Annem gerekirse çarşıya gider benim yaşım 8, kardeşimi uyutur, annem mamasını bıraktıysa beslerdim. Oyun oynardım. Daha burada başladı işte çocuk sevdam. 🙂 Hala kardeşim beni küçük annem diye sever 🙂

Tekirdağ Meslek lisesi Çocuk Gelişimi Bölümü mezunuyum. Baktım ki bu iş gerçekten çok zevkli neden hayatımın merkezine alacağım bir işim olmasın dedim. Öss ‘ye girdikten sonra Trakya Üniversitesi Tekirdağ Meslek Yüksek Okulunu  kazandım. Tabi 2 yıl içinde okulum bitti. Aslında mesleğimin kırılma noktası tamda burada başladı.

İçimdeki meslek aşkı beni Malkara’nın yemyeşil köylerinde öğretmenlik yapacak kadar oralara kadar götürdü. 2006 da göreve başladım.Öyle güzel anılarım oldu ki köy hayatı yaşayan çocuklarla,2.sene kendi isteğim ile gittim. Hala hatırladığımda durur bir içlenirim,çünkü köyde öğretmenlik yapmak çok çok başka bir duygudur. Çocukları, velisi, öğretmnene verdikleri değer hep çok iyidir.  Çaktırmayın bu arada şuanda o öğrencilerim lisedeler 😀 Malkara’da,Tekirdağ’da, İstanbul’da ana sınıfı öğretmenliği yaptım. Otizmli ve zihinsel engelli çocuklara çalıştım. Mesleğimde 12.yılımı çalışıyorum. Bu arada üniversitede tanıştığım hayat arkadaşım,eşim  ile 2011 yılında evlendik. Nikahta keramet vardır derler ya 🙂  5 yıl sonra Dgs sınavına girdim ve gerçekten hiç çalışmadan sınavı kazandım. Anadolu Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği’ne  dikey geçiş yaptım. Derken onu da 2 yılda bitirdim ve gelsin Kpss.. Tabi kpss geldi de,benden gitmek bilmedi.:) 2 yıl üst üste hazırlandım.

Eşim 2.senesi askere gitti ,o askeriyeye kapandı, bende eve.6 ay kimseye gitmedim, gezmedim. Gecem gündüzüm ders olmuştu. Tabi sınav ne mi oldu? Olmadı ucundan kaçtı gitti.. Bu konuda şanssızdım .Sonra oluruna bıraktım. Mevsimler, hayat böyle akıp giderken yeteri kadar kendimi bunlardan mahrum bırakmıştım. Beni ciddi şekilde kpss ye hazırlanan arkadaşlarım iyi anlar. Dünya akar siz hep durursunuz. Artık boşverdim, senede 1 kere sınavına girip çıkıyorum 🙂 Hayat gerçekten böle daha güzel.

Sonra günlerden bir gün oğlumu aldım kucağıma 04.12.2015 te.. O doğdu,onunla birlikte bende doğdum. Hayatımıza ,en büyükte kendi varlığına şans getirsin diye ismini Selim Uras koyduk. Aklı başında şanslı bir insan olsun diye.. Yaklaşık 10 aylık falandı Uras ,kardeşim dedi ki “Abla sen neden kendine bir hesap açmıyorsun?” dedi. Bende dedim ki ” Tek hesapta nasıl 2 hesap yürütülür?” tabi şimdi kurdu oldum 🙂 Madem oğlumun isminin anlamı şanslı kişi bende Şanslı anne diye hesap açıyım o zaman dedim. Durum aslında sadece bundan ibaret.

İlk açtığım postlarda ben oğluma ne yapıyorsam, neyden yararlanıyorsam o şekilde sadece orada paylaşım yapmaktı. Sonra ne olduğunu anlamadım. Bir baktım 10 binler ,sonra 20binler 30 binler derken oğlum için kendime yaptığım yoğurt tarifimi herkesle paylaştım. Şuanda binlerce eve giriyor.Öyle derken 40 ve 50 binleri bulan bir hesap haline geldim. Herkesin sorusuna elimden geldiğince cevap vermeye çalışıyorum. Her bebek temel besin olan tatlı yoğurt yesin, annelerde taş gibi sert yoğurt yapsın istiyorum. 🙂

Beni özveriyle en başından bu yana takip eden annelere ve yeni gelen annelere hepsine selam olsun 🙂 Takip eden herkese ama herkese çok teşekkür ederim.

Benimle tanıştığınıza umarım memnun olmuşunuzdur. 🙂

Tüm bebişlere ve annelerine Sevgilerimle… <3

Bağırmayan Anne Baba olmak

“Bu kitabı yazma amacım; öncelikle çocuklarınızla ilişkinizden başlayarak ,dünyayı tek tek ,ilişki ilişki sakinleştirmek.” diye başlamış yazar.Gerçekten aynen öyle. Küçükten büyüğü doğru ilişkilerde etki yaratma aslında amacı.

Kitap sürekli bağırıp çağıran kişiliklere, evde bu yüzden huzuru eksik edenlere, bağırmanın sizin için çözüm olamayacağına ,bunun yerine sakin kalarak kelimeleri özenerek karşıdaki kişiyle iletişim haline geçilmesi gerektiğini anlatmış.

Ben kitabı okurken aslında bir kişisel gelişim kitabı okuduğumu hissettim.
Ama öyle bir anlatmış ki çocuğunuzla harmanlayarak bağırmadan hayata nasıl sesleneceğiz ile ilgili…
Kitaptaki bazı kesitleri not aldım .En önemlilerinden bir tanesi de “Kelime dağarcığınızı  geliştirin” di. İnsanoğlu dünyaya boş bir şekilde gelir .Çevremizdeki uyarıcılarla şekillenir, dillenir, öğrenir ve biz oluruz. Biz olurken karşımızdaki ile bağımızı en kuvvetli tutacak nokta dildir.Dillimizi ne kadar etkili, çeşitli kullanırsak karşı taraf bizi çok daha rahat anlamış olur. Çocuklarımıza da aynen bu şekilde bir olay karşısında “YAPMA” diyeceğimize, yapma kelimesinin altında yatan nedenleri anlatmamız gerekir. Anlatırken de tutunacağımız dal, kelime dağarcığımızdır.

Ama en çok altını çizdiğim diğer bir cümle ise “Kendinizi yatıştırmayı öğrendikçe prensipleri uygulamak kolaylaşır. Sakin kalmak yer yaratmaktır.” Bu kitabı okuduktan sonra çocuğunuzla veya herhangi bir kişiyle tartışma yaşarken gerçekten sakin davranıyorsunuz. Sihir gibi bir etki yaratıyor üzerinizde. Zaten yazarda bunu istiyormuş. Kendi sinirinize hakim olmadıkça siz sizlikten çıkar ve çocuğunuzla aranızda başka uçurumlar açmaya davetiye çıkarırsınız. Kitapta bazı hikayelere örnek vermiş gerçekten böyle durumla yüz yüze geldiğinizde etkisi olduğunuzu göreceksiniz.

Şimdi diyeceksiniz ki Gülşah hanım öyle anlar geliyor ki gel de çığlık atıp bağırma değil mi 🙂 Yeri geliyor bende kendini zorluyorum son sınırıma kadar, tutuyorum ve oradan uzaklaşıyorum. Olaya mola veriyorum. Uras nerdeyse 2 yaşında ve artık her şeyi anlıyor. Bu yüzden her şey daha da keyifli hal alıyor. O anda geçerli bir sebebi açıkça söylüyorum ve kenara çekiliyorum, ağlayıp bağırmaya devam ediyor ama beli bir süre sonra susuyor 🙂  Hatta kitap da “Mola” konusuna yer vermiş. Bu etkili çözümlerden bir tanesi.
Sevgili anneler ve okuyan varsa babalar 🙂 Ben kitabı çok beğendim çünkü hayatınızda değişikliğe yer açacak bir kitap .
Tavsiyemdir, okunmalı.